İnsan imkân demektir, imkânlarını ihsan bilip hakkını vermeyenler eninde sonunda mutlaka bir isyana müptela olurlar. En büyük isyan; kırık kalpler, düşen omuzlar, dertsiz başlar ve coşkusunu kaybetmiş yüreklerdir. Yeni bir şahlanış yeni bir nefes ile tecdidi iman yapılmazsa; duraklama, gerileme ve dağılma her zaman mukadderdir. Tek derdi iyiliğin ve selamın yeryüzünde hâkim olması olan güzel insanları, adanmış ruhları; yeniden er meydanına davet etmek, zırhlarını ve muhabbetlerini kuşanmaları için kırılan kalplerini onarmak, büyük zaferi henüz cenge girmeden kazanmak demektir. Seferde yoldaşını kardeş belleyen, onun derdiyle hemdert olan, onun gönlünü kazanan erler girdikleri savaşı kaybetse ne ki! Takdir Allah’tan, Tevfik Allah’tan! Kendi saflarında tevhid olamamışlar için kazanılan sözde zaferler, özde mağlubiyetlerin habercisidir.
Bir hareketin başarısı yüksek bir
gayeye, bu gayeyi tahakkuk ettirmeye inanmış insanlara ve liderlik
kabiliyetine bağlıdır. Bu unsurları bünyesinde başarıyla uygulayan
hareketler, gayeleri hak ta olsa batıl da olsa mutlaka başarılı olurlar.
Derdin hak olması tek başına arzu edilen neticenin gerçekleşmesine kâfi
değildir, derdin dertli insanlarla aksiyona dönüştürülmesi sonra da bu
aksiyonun bir düzen ve ahenk içinde gayeye ulaştırılması yolculuğunda
güçlü bir liderliğe ihtiyaç vardır. En önemlisi, hareketi omuzlayan
teşkilat mensuplarının “mensubiyet duygusunu” güçlü tutabilmektir,
misyonuna yabancılaşmış, kanaat ve düşüncelerinin iltifat görmediğine
inanan, kendisini adeta kıymetli mücevherler taşıyan bir hamal olarak
addeden, muhabbetini kurumsal standartlar ve alışkanlıklar içine
hapsetmek zorunda kalmış insanları, sadece bir “siyasal imkân ve
taşıyıcı” olarak görmek, öncelikle yol kardeşliğinin gerektirdiği hakka
ve hukuka riayetsizliktir.
Teşkilat, cemiyetin hücrelerine kanı
taşıyan ve teneffüs imkânı veren devasa bir kudrettir. Vücudu beyin
idare eder, beyni de algılar yönetir, o halde algıyı yönetmek başarı
için kâfidir, teşkilat sadece kudretimizi gösterdiğimiz bir
resmigeçittir diyerek; modern yöntemleri, sosyal medyayı, saha
araştırmalarını, masa başı raporlarını ve bitmek tükenmek bilmeyen salon
toplantılarını “kutsamak” arka sokakları es geçmektir. Teşkilat, arka
sokaklara, milletin damarlarına nüfuz edebilmenin imkânıdır. Bu imkâna
gereken ehemmiyet verilmediği takdirde; muktedir olmanın gücünü arka
sokaklardan alıp sonra ana arter siyaseti yapmanın bedelini bu millet
acı bir şekilde ödetebilir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın yerine algıyı
yaşat ki devlet yaşasın zihniyetine geçerek “insan”ı ıskalayan bir
teşkilatlılık hali, yüksek gayelerin değil değişen gündemlerin
taşıyıcısı olmaya her zaman mahkûmdur.
Nerde o yiğitler ki
Gür sesleri ülkeyi bürür,
“Yürü!” dese, dağlar yürür;
“Dur!” dese kalpler dururdu?
Merhum
Arif Nihat Asya’nın şiirinde ifade bulan ulvi misyonun yiğit
mensuplarını yekvücut bir şekilde zafere kenetlenmiş bir muhabbette
yeniden buluşturmak gerekmektedir. Bu büyük buluşma sadece bir ülkenin
değil, insanlığın kaderi için büyük bir randevudur. Mücadele edilecek
zamanı ve yeri seçenler zafere en yakın olan taraftır, zaman ve yer
seçilmiştir, uyanmak ve uyandırmak için milletin “41 kere maşallah!”
ihtarına güçlü bir cevap, güçlü bir tövbe, güçlü bir dirilişle mukabele
etmek için, teşkilat 2002 de milletin çığlığını nasıl bir çığa
dönüştürdüyse, şimdi de aynı aşkla iş başı yapmalıdır. Bunu başarmak
“teşkilatı elde bir değil gönülde bir görmekle” mümkündür.
Not: Milletvekili aday listelerinde bir mahalle başkanını görmek hangimizi heyecanlandırmaz ki !?
Yorumlar
Yorum Gönder