2002 Türkiye için bir milattır, donmuş bir medeniyetin
yeniden diriltici bir nefesle canlandığı, bu topraklarda düşen sancağın emin
ellerde yeniden taşındığı bir tarihe işaret eder. Devlet baba yerine şefkatli
bir Annenin merhametiyle milletine hizmet eden, ona hizmeti hakka hizmet bilen
bir iktidar tam 13 yıldır kutlu yürüyüşünü sürdürüyor. Çünkü bu millet marifete
iltifat eden, kendisine uzanan eli sımsıkı kavrayan ve ahde vefa gösteren
kadirşinas bir millettir.
Devleti milletiyle buluşturan, tarihsel mesuliyetinin
idrakiyle, ne misak-ı milli hudutları ne de Adriyatik’ten Çin Seddi’ne,
dünyanın neresinde mazlum varsa ona karşı müşfik, zalimlere karşı da şedit bir
iktidardan, bir misyondan söz ediyoruz. Siyasi parti kalıplarına ve
tabelalarına sığmayan, meseleleri dünya – ahiret çizgisinde değerlendiren,
materyalizmi ve iktisadi menfaatleri değil manevi değerleri ve adaleti bayraklaştıran,
tek dişi kalmış batı medeniyetine karşı tüm dünyaya erdem merkezli bir
medeniyet teklif eden büyük bir “fikir”den söz ediyoruz. Muhalefet dediğimizde
sığ ve dar söylemlerinin dışına çıkamamış, “Eski Türkiye” özlemiyle yanıp
tutuşan birkaç siyasi partinin muhalefetinden söz etmiyoruz, muhalefet dediğimizde;
tüm dünyayı emperyalizmin, zulmün, her şeyi kaça sorusuna indirgeyen bir düşüncenin
esiri haline getirmiş her türlü düşünce ve projeyi kastediyoruz. Bu sebeple
siyaseti; hak ve batıl mücadelesinde hakkın safında mücadele etmek ve hakkı
tutup kaldırma eylemi olarak görüyoruz.
Küresel aktörlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin, bu ülke her
başını kaldırdığında, diklendiğinde, kendine geldiğinde neler
yapabileceklerini, hangi kalleşliklere müracaat edebileceklerini gayet iyi
biliyoruz. Bir asırlık geçmişimiz bu mücadelenin sayısız örnekleriyle dolu. Geçmişte; irtica, komünizm, faşizm, bölünme gibi toplum ve
siyaset mühendisliği harikası kavramlar üretilir, ardından kavramın pratik
örnekleri medya ile servis edilir, daha sonra cübbeliler konuya ilişkin bir
hukuk “yaratırlar”, omzu kalabalıklar hassasiyet eşiğini yükseltir ve sonra
iklim müdahaleye elverişli hale geldiğinde operasyon için düğmeye basılırdı.
Türkiye siyasi tarihi bu filmin örnekleriyle dolu, aktörler değişse de yönetmen
ve senaryo, filmin cirosundan yüklü paralar kazanan yapım şirketleri aşağı
yukarı hep aynıydı. Son günlerde yaşadıklarımız yine aynı filmin bir parçası
olarak değerlendirilmelidir. Eski aktörler emekliye ayrılmış ve görevlerini
“içeridekilere” devretmiş olsa da, tüm tehlikeli sahnelerde milletin gencecik
evlatları dublör olarak kullanılsa da, yöntem ve dekor değişmiş olsa da filmin
sonu asla değişmeyecek. Filmin esas oğlanı fakir, yoksul ama onurun,
haysiyetin, adaletin timsali olan “millet”, her zaman bu filmin kahramanı olmaya
devam edecektir ve son sözü her zaman millet söyleyecektir.
Dün bir milletin adamını daha
menfur bir saldırıda kaybettik, merhum Mehmet Selim Kiraz’a olan son vazifemizi
Eyüp Sultan Camii’nde tekbirler eşliğinde yerine getirdik, affedersiniz yanlış
oldu biz buna son vazife demeyelim zira vazifemiz yeni başlıyor, merhumun ve
nicelerinin bugüne kadar savcısı olduk bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Yeni
Türkiye için durmak yok, aşkla, muhabbetle yola devam.
Yorumlar
Yorum Gönder