KASAP İLYAS MAHALLESİ - Kitap İncelemesi / Av.Murat Türkyılmaz





Kitabın müellifi Prof. Dr. Cem Behar, 1946 yılında İstanbul’da doğdu. Yüksek öğrenimini Paris’te iktisat teorisi ve demografi üzerine tamamladı. Daha sonra Fikret Bertuğ ile müzik çalışmalarına başladı. Emin Ongan ve Niyazi Sayın ile çalıştı. Klasik Türk Müziği’ne ilişkin çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri ve Klasik Türk Müziği Üzerine Denemeler, 18.yy’da Türk Müziği, Ali Ufki Bey ve Mezmurlar adıyla üç kitabı yayınlandı. Ayrıca nüfus ve demografi alanında yazılmış çok sayıda makalesi vardır.
Türkiye Bilimler Akademisi’nin 2006 yılında 44 sayfa olarak yayımladığı çalışmamıza konu kitap, aslında Prof. Dr. Cem Behar’ın 8 Mart 2004'te, İstanbul'da, TÜBA Akademi Konferansları Programı çerçevesinde "İstanbul'un Bir Mahallesinin Portresi: 16.-19. Yüzyıllar" başlıklı bir konferansında ki tebliğidir. Baskısı olmayan bu kitap, İstanbul Araştırmaları Dergisi’nin 4. sayısında 111 sahife olarak yayınlanmıştır, değerlendirmemizde bu makale temel alınmıştır.
Behar, konferansında Osmanlı Devleti'nde yerel tarih yazımını irdeleyerek bunun diğer kayıt sistemlerine oranla arka planda kalmış olduğuna işaret etmiştir. Bu konuda istisnaların da olduğunu belirten Behar, böyle bir kıyaslama örneği olarak İstanbul'un bir mahallesinde (Kasap İlyas Mahallesi) 16. yüzyıldan itibaren ve özellikle 18.-19. yüzyıllarda düzenli tutulmuş ve korunmuş nüfus kayıtlarını anlatmış ve söz konusu kayıtlar üzerindeki çalışmalardan hareketle İstanbul'un göç alış biçimine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.
Kitap bazı temel varsayımlar üzerinden şekillenmiştir. İstanbul ile ilgili yapılan tarihi, sosyal ve demografik çalışmaların çok büyük bir kısmının Saray, Galata ve Beyoğlu merkezli hazırlandığı ve dolayısıyla bu bölgelerin sakinleri olan ‘elit’ ler üzerinden genel değerlendirmeler yapıldığı ifade edilmiştir. Bu noktada, İstanbul’un asıl kimliğini inşa eden sıradan insanların sıradan hayatları üzerinden temellendirilecek yerel tarih bilincinin önemli fakat ihmal edilmiş bir alan olduğuna işaret etmektedir. Bir diğer varsayım, İstanbul tarihinin abideler ve binalar tarihine dönüştüğüdür. Ki bu yapılar daha çok, bir önceki varsayımda ifade ettiğimiz şehir merkezlerinde yoğunlaşmıştır. Yerel tarih çalışmalarına duyulan ilgisizliğin yanı sıra kaynak yetersizliğinin de yerel tarih çalışmalarının azlığıyla ilintili olduğu yazarın bir başka varsayımıdır. Gerçekten de sözlü tarih geleneğinin daha yaygın olduğu mikro yapılar olan mahalle gibi klasik Osmanlı örgütlenmelerinde, vakfiyerler ve zorunlu olmadıkları halde istisnai olarak mahallesi hakkında yerel bir lider olarak imamların tutmuş oldukları defterler dışında, geriye kaynak olarak mezar taşları ve kitabeler dışında referans bulmak gerçekten güçtür.
İstanbul’da bütüncül bir şehir kimliği söz konusu değildir. Yerel yapılar şehrin üst kimliğinden önce gelişmiştir ve üst kimliğin kurucu unsuru olma işlevi görmüşlerdir. Aynı zamanda İstanbul mahalleleri daha genel bir tespitle Osmanlı Mahalleleri, İslam şehir geleneğinin özellikle Arap şehir mahallerinde kendini gösteren “homojen” olma özelliğinin aksine “çeşitlilik” gösterdiğini söylemek gerekir. Bu anlamda İstanbul Mahalleleri dışa “kapalı”, Arap şehirlerinde olduğu gibi duvarlarla ve kesin çizgilerle birbirinden ayrılan bir yapı değil, geçişken ve açık olma özellikleri gösteren dinamik bir yapıya sahiptir. İstanbul’un kendine özgü topoğrafik yapısı ve göç olgusu İstanbul mahallelerinde kendini gösteren bu özelliklerin gerekçesidir aslında.
Makalenin hazırlanmasında, değişik türde kaynaklardan azami ölçüde yararlanılmıştır. Bunlar;  vakfiyeler, imam ve muhtar kayıtları, 1885 tahrir ve nüfus defterleri, 1907 tahrir ve nüfus defterleri, şeriyye sicilleri, avarız defterleri ve mezar taşlarıdır. Bu çalışmanın değerlendirmesinde kolaylık sağlaması açısından yine yazarın 2002 Voyvoda Caddesi toplantılarında sunmuş olduğu  “19.yy sonunda bir muhtar ve mahallesi, Osman Efendi ve Kasap İlyas Mahallesi” tebliğinden faydalanılmıştır.
Kasap İlyas Mahallesinin Kuruluşu
Kasap İlyas Mahallesi suriçi İstanbul’unun yüz yirmi sekiz mahallesinden biridir. Fatih ilçesi dahilinde bulunan bu mahalle, Cerrahpaşa hastanesinin güneyinde Srikeci-Halkalı demiryolu boyunca Doğu-Batı istikametinde düzensiz bir dikdörtgen şeklinde uzanır. Tarihi kayıtlardan anlaşıldığında göre mahallenin kuruluşu onbeşinci yüz yılın sonlarından itibaren başlamıştır. 1950 yılına kadar büyüklük açısından ciddi bir değişim göstermeyen mahalle, Cerrahpaşa Hastanesinin kamulaştırmalarla büyümesi sonucunda üçte bir oranında küçülmüştür.
İstanbul’un Fethinde yararlılık gösterenlere verilen arazilere bu kişilerin tasadduk ettikleri mescit merkezli mahalleler İstanbul’un iskân siyasetinde önemli roller üstlenmişlerdir. Kasap İlyas Mahallesi de fetihte yararlılık gösteren Kasap İlyas Ağa’ya verilen arazi üzerinde kendisinin inşa ettirdiği Kasap İlyas Mescidi merkezli kendi adını taşıyan mahalleyi oluşturmuştur. Fakat bul bilgiyi teyid edecek bir vesika bulunamamıştır. Mahalleyle ilgili ilk kaynak on sekizinci yüzyılda Ayvansarayi’nin Hadikat’ül-Cevami’sidir. İlk vakfiye tarihi ise 1494 tarihlidir. Adı geçen mescit de 1894 depreminde tamamen yıkıldıktan sonra yeniden inşa edilmiş ve günümüze değin varlığını korumuştur.
Mahalle, ekonomik yapısı itibariyle her zaman mütevazı bir mahalle olma özelliğini göstermiştir. Mahallede ekabir konaklarının yer almaması bu tespiti doğrulamaktadır. Mahalle de sosyal yapıya dair; Müslümanların yoğun olduğu, Rum Ortodkosların azınlıkta olduğu söylenebilir.
Onaltıncı Yüzyıl’da Kasap İlyas Mahallesi
İstanbul Vakıfları Tahrir Defterinde[1] yer alan bilgilere göre 1546 yılında ki bir vakfiyede mahalle Davutpaşa nahiyesine[2] bağlı on dört mahalleden biri olarak Mahalle-i Cami-i Kassab Hacı İlyas[3] ismiyle geçmektedir. Bu vakfiye kayıtlarına göre Kasap İlyas Mahallesi’nde yirmi iki adet vakıf yer almaktadır. Ve bu vakıfların genellikle zürri ya da evlatlık vakıflar olduklarını görüyoruz.[4] İstanbul mahallelerindeki vakıf sayısı açısından ortalamanın dokuz olduğunu düşünürsek, Kasap İlyas Mahallesi’nin vakıf sayısındaki yükseklik; vakfın hizmet ettiği cemaat bilincinin mahallede çok güçlü olduğunu, vakıfların emanet edildiği yerel lider imama duyulan güveni, uzun süreli hizmete matuf kamu yararı bilincinin ve refah seviyesinin yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat mahalledeki ekabir konaklarının olmaması ve konut yapılarının özellikleri dikkate alındığında mahallenin refah seviyesinin yüksek olduğu yargısı zayıflamaktadır.
Kasap İlyas Mahallesi ve bağlı bulunduğu Davud Paşa semtinde anahtar rol oynamış üç önemli binadan bahsedilebilir. Bunlar, Koca Davud Paşa tarafından 1485 yılında yaptırılan Davud Paşa Camii, mahalleye adını veren Kasap İlyas Camii ve diğeri Kasap İlyas Camii’nin karşısında yer alan Davud Paşa Hamamı’dır. Bu üç bina etrafında bir nüfus kümelenmesi oluşmuş ve bu binalar burada yeni bir mahalli bilinç ve kimliğin oluşmasında kilit rol oynamışlardır.
Mahallenin sosyal yapısının oluşumunda belirgin bir hemşehrilik ağı yahut bir ortak etnik veya coğrafi köken bilincinin olmadığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda bu yapının Fetih öncesi bir yapıdan tevarüsen oluştuğunu da söyleyemeyiz. Demek oluyor ki, büyük kentin içindeki bu mahalli cemaatin ortaklık ve kamu duygusu hiçbir şekilde, zaman ya da mekan açısından “ithal edilmiş” değildi. Aksine, bu bilinç yerinde ve tabiri caizse, kendiliğinden oluşmuştu. Ve oluşan bu yapı bütünsel bir İstanbul bilincine oranla çok daha ön planda şekillenmişti.
İstanbul suriçi mahalleleri için genel olarak açıkça belirlenmiş ve değişmez sınırlardan bahsetmek kesinlikle mümkün değildi. Kasap İlyas Mahallesinin’de bu dönemdeki sınırlarını tespit etmek imkansızdır. Osmanlı İstanbul mahallelerinin oluşumunda ve bunların devamlılığının sağlanmasında etken olan, önceden kesin olarak belirlenmiş fiziksel ya da idari sınırların zorlayıcılığı değildir. Öncelikle günlük yaşama, alışveriş ve ibadet gibi faaliyetlerin birlikte yürütülmesine bağlı bir organik bileşimdir önde gelen etken. Kesin idari işlevler ve harita üzerinde belirlenmiş yapay sınırları ise ancak 1920’li yılların sonlarında doğru verilebilmiştir. Sınırları her ne kadar belirlenemese de Kasap İlyas Mahallesi’nin sınırlarının yüzölçümü itibariyle diğer İstanbul Mahalleleri’nden büyük olduğu söylenebilir.
Yukarıda ifade ettiğimiz referans noktaları olan Davud Paşa Camii ve Hamamı ile Kasap İlyas Mescidi tarihi vesikalarda “adres” tespitinde de kullanılan yerlerdi. Bu nokta o dönemde ki adres kavramının ne olduğuna dair bize ipuçları vermektedir. Adres tespitinde kullanılan önemli referans noktalarından birisi de Davud Paşa İskelesi’dir. Bugün bütünüyle ortadan kalkmış olan bu iskele mahallenin ekonomik canlılığına katkı yaptığı gibi neredeyse civarındaki mahalleleri tanımlamakta kullanılacak kadar meşhur bir yer olma özelliğini uzun yıllar korumuştur.[5] Kadastral ve imar belirleyicilerinin kullanılmadığı bu dönemde mahallenin fiziksel envanteri üzerinden sağlıklı değerlendirmeler yapmak zor görünmektedir.
Bu yüzyılda mahallede Defterdar Bekir Paşa tarafından yapılmış bir mescidin daha var olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. “…der mahalle- i cedide der kurb - ü mahalle- i Kasap İlyas..” ifadesiyle kayıtlarda geçen bu mescit cemaatinin az oluşu ve camii vakfiyesinin gelirinin azlığı sebebiyle müstakil bir mahalle oluşumunu sağlayamamış adeta Kasap İlyas Mahalle’sinin bir alt birimi olarak varlığını sürdürmüştür. Bu mescit 1885 yılında da tamamen ortadan kalkmış ve İstanbul’un mahallesiz mescitlerinden biri olarak anılagelmiştir.
Osmanlı İstanbul’unda genel olarak yerleşimleri tanımlamak için dört sıfat kullanılırdı, bunlar; “süflî”, “tahtânî”, “fevkânî” ve “mükellef” tir.  Mahallede onaltıncı yüzyılda vakfedilen evlerin büyük çoğunluğu hane-i tahtani olarak tanımlanan cinstendi. Bu sıfat tek katlı, normal, orta halli evler için kullanılmaktadır.  Bu dönemde Kasap İlyas Mahallesi’nde on üç adet “hâne- i tahtânî” olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. İstanbul’un genelinde olduğu gibi bu mahallede de bu vasıftaki evlerin çok sayıda olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde evler mahallede birbirlerine bitişik ve yakın değildirler. Evler birbirine bakmıyorlardı ve sokağa göre simetrik bir biçimde dizilmiş değillerdi.
Genellikle Osmanlı İstanbul’u Mahallelerinin konut ve sokak örgüsüyle ilgili yanlış bir kanaat söz konusudur. Bugün neredeyse herkesin tipik bir geleneksel İstanbul görüntüsü olarak düşündüğü, arnavut kaldırımlı dar sokaklar boyunca yan yana dizilmiş iki ya da üç katlı, kafesli, cumbalı, geniş saçaklı, çıkmalı, ahşap kaplamalı evler imajı bize onaltıncı ve onyedinci yüzyıllardan kalan ve o yüzyılların gerçeğini yansıtan bir görüntü değildir. Bu dönemde Kasap İlyas Mahallesi’nde önceden tasarlanmış ve uygulamaya konmuş bir sokak ve arsa düzeni planı da yoktu. Yani sokak ve caddeler gayrimenkulleri değil aksine bina ve bahçelerin konumu sokakları belirlemişti denilebilir. Kasap İlyas Mahallesi’nin sokakları ancak ondokuzuncu yüzyılda sabit bir güzergâh olabilmiştir. Günümüze değin önemini koruyan tek yolun Kasap Yolu güzergâhı olduğunu söyleyebiliriz.  Özetle bu dönemde Kasap İlyas Mahallesi’nin sokaklarını çoğunlukla zemini toprak, yazın tozlu ve kışın çamurlu, düzensiz, kaldırımsız yollar ve tümseklerle adeta doğanın bıraktığı bir niteliğe sahipti. Sokaklar bir iletişim alanı ve kamusal alan özelliğine sahip değildi ve sadece geçiş yeri özelliğini taşımaktaydılar.
Kasap İlyas Mahallesi’nde bu dönemde kamusal bir mekan olarak ne bir kahvehane ne de bir tekkeye rastlıyoruz. Kasap İlyas Camii ve Davud Paşa çifte hamamı dışında mahallede yerel düzeydeki sosyal ilişkileri barındırabilecek, mahalle sakinlerinin zaman zaman bir araya geldikleri başka bir kamuya açık mekân yoktur.
Bu dönemde mahallenin nüfusu hakkında değerlendirme yapmaya uygun kaynaklar maalesef yoktur. Fakat ortalama bir bilgi olarak mahalle nüfusunun her zaman azami bşn kişiden oluştuğu söylenebilir.
Mahallenin geçim kanyakları Davud Paşa İskelesi’nin varlığı sebebiyle odun, kömür, kum ve saman taşıma, depolama ve dağıtım faaliyetleridir. Mahallenin neredeyse yarı-kırsal niteliğinin, bostan ve bahçe sahipliği ve işletmeciliğinin de bu geçim kaynakları arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.
      Mahallenin Ana Caddesi (Kasap Yolu) ve Mahallenin Diğer Bazı Sokakları
1850’li yıllardan itibaren Küçük Langa Caddesi ve onun devamında Samatya Caddesi diye adlandırılacak olan nisbeten geniş olan yolun adı “Kasap Yolu” veya “Kasaplar Yolu” olarak zikredilir. Bu yola bu adın verilmiş olması, onun sadece bir geçit yeri değil, İstanbul’un tümü açısından önem taşıyan bazı ticari ve askeri işlevler üstlenmiş olmasından dolayıdır.
Aksaray’ın alt başından, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Küçük Langa Caddesi adıyla başlayan bu yol, Küçük Langa bostanlarının etrafından dolaştıktan sonra Kasap İlyas Mahallesi’nin girişinde Samatya Caddesi adını alıp Davud Paşa, Etyemez ve Samatya semtlerinin ortasından geçiyordu. Samatya’yı geçtikten sonra önce İmrahor Caddesi ve arından da Yedikule Yedikule Caddesi adlarını alan bu yol, Yedikule Hisarları’nın hemen kuzeyindeki Yedikule kapısında son buluyordu. Bizans dönemine ait aşağı yukarı tüm İstanbul kroki ve planlarında bu yol mevcuttur. Dolayısıyla bu yol, büyük bir ihtimalle İstanbul’un fethinden bu yana güzergâh itibariyle değişmemiş tek sokaktır.
Bu yola Kasaplar Yolu adı verilmesinin sebebinin Kasap İlyas Mahalle’siyle ilgisi yoktur. Bu yola sadece o yoldan sıkça ve belki de her gün, geçmek mecburiyetinde olan İstanbul’un kasaplarına atfen “Kasap Yolu” isimi verilmiştir.
Kasap Yolu’ndan sonra, halk tarafından özgün bir ad verilmiş olan mahalledeki ilk sokak  “Kasap Yolu”ndan kuzey istikametinde Çavuşzade konağına doğru kıvrılarak çıkan Çavuşzade sokağıdır. Daha sonra Davud Paşa Hamamı dolayısıyla Hamam Odaları Sokağı ismi verilen başka bir sokak oluşmuştur. 1860’lara kadar mahalledeki sokak adları kesinlik ve resmiyet kazanamamıştır.
Bir Göç Modeli ve Ispanakçızade Hafız Mustafa Paşa
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında gerek Malatya ve Arapkir civarından göç etmiş olan sakinleri, gerekse özel sosyal yapısıyla Kasap İlyas Mahallesi’ne damgasını vurmuş olan Ispanakçızade viranesi adını, daha önceleri burada bulunan ve Ispanakçızade ailesine ait olan bir konaktan almıştır. Osmanlı Sarayı’nda kapıcıbaşılığa kadar yükselmiş olan Hafız Mustafa Paşa, Malatya’ya maden emini olarak gönderildiğinde Arapkir’de bir kütüphane yaptırmıştır.[6] İşlediği bir suçtan dolayı idam edilen paşanın cenazesi Kasap İlyas Mahallesi’nin hemen bitişiğinde yer alan bir mescidin bahçesine defnedilir. Buraya 100 metre uzaklıkta yer alan Ispanakçızade Viranesi’nde ailesinin yaşamış olduğu düşünülmektedir. 1870 yangınında sonra yanan konağın arsası Ispanakçıbaşı veresesi arsası olarak kayıtlara geçer. Daha sonra paşanın oğlu tarafından yeniden yapılan konak bu sefer Samatya yangınından tekrar kül olur. Yeniden yapılmayan konağın bulunduğu arsaya bir süre sonra Arapkir kökenli aileler yerleşmeye başlar. İşte bu göçün sebepleriyle ilgili olarak birkaç tahminde bulunulabilir. Birincisi paşanın bu bölgede mahiyetinde çalıştırmış olduğu görevliler (kapı halkı) buraya yerleşmiş olabilir. İkincisi göç eğiliminde olan Arapkir’liler paşanın kefaletiyle bu bölgeye göç etmiş olabilirler. Sebebi her ne olursa olsun göçü başlatan ilk Arapkir’li aile daha sonra zincirleme göç ile birçok bölge insanının buraya yerleşmesinin nüvesini oluşturmuştur.
Onsekiz ve Ondokuzuncu Yüzyıllarda Kasap İlyas Mahallesi
Mahalle imamlarından biri tarafından liste halinde tutulan kayıtlar bu dönemde mahalle hakkında yapılacak değerlendirmelerde en önemli kaynaklardan biridir. Bu dönemde de vakıf sayısı artarak devam etmiştir. Bu tespitten yola çıkarak yerel aidiyet bilincinin mahallede özenle devam ettirildiğini söyleyebiliriz. Özellikle avarız vakıflarındaki artış mahalledeki sosyal dayanışmanın güçlü olduğu izlenimini vermektedir. Vakfiye kayıtlarını tutan imamların onaylayan kişi sıfatıyla isimden çok “el fakir…” sıfatını kullanmaları mahallede görev yapan imamlarının kim olduklarının tespitini güçleştirmektedir.[7]
Mahalle imamının tüm vakıfların emanetçisi olması onun sadece manevi nüfuzunu değil maddi nüfuzunu da güçlendiren bir olgudur. Kasap İlyas Mahallesi imamları için bu sebeple “kırk anahtarlı imam” tabiri sıkça kullanılmıştır.
İstanbul’da mahalle imamlarının, ellerindeki gayrimenkul “portföyünü” her zaman halka sistematik bir eza ve zulüm aracı olarak kullandıklarını ileri sürmek doğru değildir. Ne var ki, elindeki nüfuzu, gücü ve yetkileri her zaman adil bir biçimde ve hakça kullanmadıklarına örnek olara Kasap İlyas Mahallesi İmamlarından Hacı Aziz Mahmud Efendi’nin marifetleri başlığıyla kitapta oldukça ayrıntılı olaylar zikredilmiştir.
Tanzimat’tan önce kadı ve mahalleli arasında elçilik vazifesi gören imam, Tanzimat’tan sonra ihmal, rüşvet ve yolsuzlukların artması ile birlikte genel örgütlenmede yaşanan beledi ve idari değişimin bir sonucu olarak imamların yerine muhtarlıklar getirilmiştir. Bir yerel lider olan imamın hem maddi, hem manevi nüfuzu gün geçtikçe azalmıştır.
Ondokuzuncu Yüzyıl Kasap İlyas Mahallesi’nde; Yeni Sokak Örgüsü, Konutlar ve Sosyal Yapı
Mahalle artık üç asır öncesinden epey farklı bir sokak planın, örgüsüne ve sokak anlayışına sahiptir. Evlerin sokakla ve birbirleriyle olan ilişkisi değişmiştir. Mahalledeki evlerin çoğu doğrudan sokak üzerinde bulunmakta ve sokağa bakmaktadır. Evler yine bahçeli olmakla birlikte bahçeler bu sefer bostan değil “bahçe” olma işlevine sahiptirler. Bu dönemde mahallenin bir önceki dönemdeki “yarı-kırsal” ve şehrin genel idari ve ticari faaliyetlerine oranla tamamen periferik niteliği, ortadan kalkmadıysa bile, nispeten törpülenmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Bu yüzyılda mahallenin belli başlı sokakları da güzergâh itibariyle artık oluşmuş bulunuyordu. Birçoğunun, henüz resmen olmasa bile, halk tarafından konmuş ve herkesçe kabul edilen ve kullanılan adları vardı: “Kasap Yolu”, Çavuşzade Sokağı ve Hamam Sokağı gibi. Bu dönemde İstanbul sokaklarına resmen isim verilmeye başlandığını görüyoruz. Mahalledeki bu resmi adların birçoğu mahalle sakinlerinin veya hiç değilse mahallenin ileri gelenlerinin fikri alınarak konmuştu. Ancak, bu resmi sokak adları halk tarafından hemen benimsenmedi. Araplar Sokağı, Gümüş Dede Sokağı, Samancı Sokağı ve Kömürcüler Sokağı bu türden sokaklardır.
Diğer İstanbul mahallelerinde olduğu gibi Kasap İlyas Mahalle’sinde de bu yüzyılda belirgin bir sosyal homojenlik aramak boşunadır. Yine mahallede sınıfsal bir farklılıktan söz etme imkanı da yoktur. Fakat bu dönemde yüksek rütbeli devlet memurlarının ve bürokratların mahalleye gelmesiyle birlikte ekabir konaklarının sayısının arttığını görüyoruz. Şehla Ahmet Paşa, Derviş Mehmet Paşa bu neviden örnek şahsiyetlerdir.
Mahalle her zaman kamusal mekanlardan yoksun kalmıştır, bu durum bu yüzyılda da devam eder. Mahallede medrese ve kütüphane gibi hiçbir kültürel çekim noktası yoktur. Bunun dışında hanlar ve bedestenlerin oluşturduğu bir ticari hayattan da söz edemeyiz.
Daha önceki bölümlerde de ifade etmiş olduğumuz gibi Davud Paşa İskelesi’nin Kasap İlyas Mahallesinin bütünü, tanımı, konumu, işlevi açılarından temel referans noktası teşkil etmesi olgusu dört yüzyıl süreyle değişmemiştir. Bu durum, 1950 yılındaki Sirkeci-Florya sahil yolunun yapımına kadar devam etmiştir. Fakat hala bu iskele yerinde olmasa bile iskelenin referans olma özelliği sözlü gelenekte devam etmektedir.
Sonuç
Osmanlı döneminde İstanbul’un sosyal ve demografik yapısı hakkındaki araştırmaların büyük çoğunluğu ya Saray’a ve sair devlet ricaline, ya da özellikle şehrin batılılaşmış kesimi olan Galata ve Beyoğlu’nda yaşayan kişilere ilişkin olmuştur. Giriş bölümünde de ifade ettiğimiz gibi ortalama şehir insanlarının hayatları hakkında yazılmış eserler pek azdır. Bu sebeple ülkemizde güçlü bir yerel tarih geleneğinde söz etmek zor görünmektedir.
Bu çalışma yukarıda yaptığımız genellemenin önemli bir istisnasını teşkil etmektedir. Özellikle çalışmaya referans kaynaklardan, mahalle muhtar ve imamlarına ait defterlerin kullanılmış olması ender karşılaşılan bir usuldür.
Bu çalışmayla İstanbul’un popüler odak noktalarının dışında bir alan üzerinden, mikro ölçekte şehrin yaşadığı değişim ve dönüşüm açıklanmaya çalışılmıştır. Kuşkusuz varılan sonuçlardan yola çıkarak İstanbul’un geneli hakkında kesin yargılara ulaşmak mümkün değildir. Fakat benzer çalışmaların yaygınlaşmasıyla şehrin sosyal ve demografik yapısı hakkında ileri sürülen “popülist” ve “indirgemeci” yaklaşımlara yeni bir boyut kazandırmak ve ezberleri bozmak mümkün görünmektedir. Böyle bir sonuç, benzer çalışmaların sayısının artmasına bağlıdır. Bu konuda akademik camiaya maddi manevi destek vermesi gereken yerel yönetimlerin konuya ilişkin hassasiyetlerinin ve farkındalıklarının arttırılması gerekmektedir. Kasap İlyas Mahalle’sinin Fatih Belediye Meclisi’nin almış olduğu bir kararla Cerrahpaşa mahallesine bağlanması ve 500 yıllık bir tarihin adının ortadan kaldırılması bizi bu noktada ümitsizliğe sevketmektedir. Sanıyoruz bu konuda kamuoyu ve sivil toplum baskısı olmadan ilerleme kaydetmek İstanbul adına zor görünmektedir.




[1] Ömer Lütfi Barkan ve Ekrem Hakkı Ayverdi’nin 1970 yılında yayınladıkları İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri
[2] Burada nahiye kelimesi idari bir bölgeden ziyade bir bölgeyi ve yöreyi ifade etmektedir.
[3] Fetihten bugüne Kasap İlyas Mahallesi, Davud Paşa ve Kürkçübaşı mahalleleri isimlerini korumuşlardır. Fakat    Fatih Belediyesi’nin mahalleleri birleştirmesiyle birlikte Kasap İlyas Mahallesi ve Davut Paşa Mahalleleri     Cerrahpaşa Mahallesinde birleştirilerek ortadan kaldırılmıştır.
[4] Evlatlık ya da zürri olarak adlandırılan bu vakıf modeline sıkça başvurulmasının nedeni, bu türden vakıfların     mal sahibine şer’i miras hukuku kurallarına uyma zorunluluğunu ortadan kaldırma olanağı sağlamasıdır.
[5] “Dükkanı- haşşâb der kurb-ü iskele-i Davud Paşa”
[6] Bu kütüphane daha sonra mescit olarak kullanılmış ve 1860’da ki Arapkir Çarşısı yangınında tamamen yok    olmuştur.
[7] Tanzimat’tan önce, mahalle camiinin imamları, çok çeşitli dini ve idari vazifelerinin yanı sıra mütevellisi bulundukları yerel vakıfları yönetmek ve bu vakıfların ilk amaçlarına uygun bir biçimde kullanılmalarını ve sürekliliklerini sağlamakla da yükümlüydüler. Birçok vakfiyede, bu tevliyet görevini yerine getiren imama vakıf gelirlerinden ayrıca bir pay ayrıldığı da oluyordu. Kasap İlyas Mahallesi’ndeki yerel vakıfların bir tanesinde ise bu yönetim görevinin caminin imam ve müezzini tarafından birlikte yerine getirilmesi öngörülüyordu.






     


 











  


Yorumlar

  1. Kasapilyas mah.Cavuszade çeşme şok. Da Kocamustafapasa ilkokulu nü 1965-1970 yıllarında okumuş biriyim.
    Okulun karşısında bir konakta büyüdüm.
    Resim ve fotolara ihtiyacım. Var.

    YanıtlaSil
  2. Kasapilyas mahallesi Davutpaşa hamamı Helvacı Tahsin Sokak ta doğdum o sokakta sedece benim doğduğum ev yıkılmadı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder